28 Aralık 2010 Salı

Bingöl Çobanları


BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların ..
Bu tenha derelerin,Bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni, 
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz daüssılayı.
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı!
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda;
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam,
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla..
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al
Diye hıçkırır kaval;
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin başkalarına boyun.
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı;
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı 
Uçan kuşları düşün geçen kervanları an..
Mademki kara bahtın adını koydu çoban!
Nasıl yaşadığımdan ne içip yediğimden,
Çıngırak seslerinin dağlara değdiğinden
Anlattı uzun uzun…
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla..
Karıştım ogün bugün, bu zavallı çobanla,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl Çobanlarına.
             
                                                                          
Kemalettin Kamil KAMU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder